"MEDYA ETİĞİ BAĞLAMINDAN OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLERDE DOĞRU HABERCİLİK PANELİ"

"MEDYA ETİĞİ BAĞLAMINDAN OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLERDE DOĞRU HABERCİLİK PANELİ"

    Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının ev sahipliğiyle "Medya Etiği Bağlamında Olağanüstü Dönemlerde Doğru Habercilik Paneli’ne Üniversitemiz katılım sağlamıştır. Panel İstiklal Marşı ve Saygı Duruşunun ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile açılış konuşmasıyla panel devam etmiştir.

     

    Başkan Altun; Dezenformasyon bilgilerle Türkiye’yi dizayn etmeye çalışılıyor’

    Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, dezenformasyonun her alanda bir tehdit olarak kendisini daha fazla göstermeye başladığını söyledi.. Altun, burada yaptığı konuşmada, dezenformasyonun her alanda bir tehdit olarak kendisini daha fazla göstermeye başladığını söyledi. Dezenformasyonla mücadelede TRT ve Anadolu Ajansı'nın önemine değindi. Altun, “Türkiye’yi darbeler ve ekonomik saldırılarla dizayn etmeye çalışıp başarılı olamayanlar, bugün maksatlı yalan bilgi ve dezenformasyonla bunu yapmaya çalışıyor” dedi.

     

    Dezenformasyon haberler ile ülkeyi kutuplaştırmaya çalışıldığını söyleyen Altun, “Dezenformasyon bugün bireysel, toplumsal ve ulusal güvenlik açısından bir tehdit olarak her geçen gün daha fazla karşımıza çıkıyor. Ülkemizi ve kurumlarımızı yıpratma girişimleri, siyasetten medyaya birçok alanda çok boyutlu saldırılarla yürütülüyor. Yalan haber ve dezenformasyon, yapay toplumsal kutuplaşmalar oluşturmak, siyasal istikrarı bozmak için bugün araçsallaştırılıyor” diye konuştu.

     

    Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un konuşmasının ardından TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı konuştu. Sobacı, "Teyitli bilgi paylaşımı, kamu yararı ve toplumsal gözetme, olağanüstü hallerde sağduyulu ve sorumlu davranma gibi medya etik ilkelerinin, sosyal medya mecraları için de geçerli olması hayatidir." dedi. Ayrıca geleneksel kurumsal medya süreçlerine, sosyal medya mecraları gibi erişimi kolay ama teyidi zor sanal bir evrenin eklendiğini belirtti.

     

    Bu konuda medya etiğinin kişiselleştirilmesi, mesleki ahlak ilkelerinin benimsenmesi ve toplumun bilinçlendirilmesinin önemine işaret eden Sobacı, dezenformasyonun afet dönemlerinde özellikle sosyal medyada had safhaya ulaştığını vurguladı. Sobacı, şöyle konuştu:

    "Çoğunlukla bilinçli olarak gerçekleştirilen doğruluğu teyit edilmemiş bilgilerin paylaşılmasıyla korku ve endişe iklimi oluşturulmaya çalışılıyor. Üzerine bir de etkileşim merakı ve iyi niyetli insanların bir şey yapma gayesiyle paylaşımlarını artırması eklenince kaotik ortam derinleşiyor. Oysa sosyal medyanın afet dönemlerinde hızlı haber akışını sağlamak, organize olmayı kolaylaştırmak, seferberliği genişletmek ve mobilize olmak için güçlü bir iletişim zemini oluşturabilme potansiyelini sağlıyor. Bu potansiyeli kullanılamaz hale getiren ise yalanı hakikatten ayrılamaz kılan yoğun dezenformasyon ve duygusal gerçeklikler silsilesidir. İçeriği paylaşan kaynağın kendini açıkça belirtmediği bir ortamda başka bir kaynağa atıf yapması ve bunun güvenilir olabilmesi mümkün değildir."

     

    Sobacı, sosyal medyada gerçeklikle bir bağı olsun ya da olmasın bir yönüyle popüler olan bir içeriğin sırf aldığı etkileşim nedeniyle geleneksel medyada haber olarak yer bulmasının, bu kurgusal sarmalın etki alanını daha da genişlettiğini dile getirdi.

     

    "Dolayısıyla geleneksel bir sosyal medya bugün artık girift bir yapıda, etkileyen ve dönüştüren bir bağlamdadır." diyen Sobacı, şöyle devam etti:

    "İşte bu yüzden teyitli bilgi paylaşımı, kamu yararı ve toplumsal gözetme, özel hayatın gizliliğini koruma, cevap ve düzeltme hakkına saygılı olma, olağanüstü hallerde sağduyulu ve sorumlu davranma gibi medya etik ilkelerinin, sosyal medya mecraları için de geçerli olması hayatidir. Yaşadığımız deprem sürecinde tüm bu ilkelerin acımasızca hiçe sayıldığını tecrübe ettik."

     

    Etik ilkeler çerçevesinde dezenformasyonla mücadele için TRT olarak yaptıkları çalışmaları anlatan Sobacı, "Olağanüstü dönemlerde yayıncılık alanında bizim göstermiş olduğumuz bu hassasiyetler, kamu yayıncılığı sorumluluğumuzun yanı sıra medya etiğinin bir gereğidir. Dolayısıyla bunlar medyanın tüm bileşenleri tarafından hassasiyet gösterilmesi büyük önem arz eden konulardır. Aksi halde işimizin ve taşımış olduğumuz sorumluluğun hakkını layıkıyla verememiş oluruz." şeklinde konuştu.

     

    TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı konuşmalarının ardından Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Özhan, düzenlenen panelin "Medya ve Etik: Dezenformasyon, Mahremiyet ve Kurgusal Gerçeklik" başlıklı ilk oturumu başlattı.

     

    Okuyucu, dinleyici ve izleyicinin aynı zamanda birer haber üreticisi hâline geldiğini belirten Özhan, bunun bazı problemlere yol açtığını anlattı.

     

    Özhan, yalan haberlerin, maksatlı olarak etki-tepki oluşturmak için nakledilen ve bütünü anlatmayan rivayetlerin bir araya geldiği içeriklerin bütün dünyada gazeteciliğin problemi olduğunu ifade etti.

     

    "Elbette ki haber, gerçeği yansıtmak zorundadır ve kendi disiplini vardır." diyen Özhan, AA tarafından yalan haberlerle kurumsal bir şekilde mücadele yoluna gidilerek yaklaşık bir yıl önce AA Teyit Hattı'nın hayata geçirildiğini söyledi.

     

    Özhan, bütün mücadelenin yangının alevleriyle değil, aynı zamanda yangının çıkmasının engellenmesiyle ilgili olduğunu belirtti ve bu çalışmaların yaygınlaştırılması gerektiğinin de altını çizdi.

     

    Sosyal medya kullanımından örnekler veren Özhan, "Sosyal medyada çok fazla içeriğe maruz kalıyoruz. Karşılaştığımız içeriklerin ise sadece yüzde 10'unun ayrıntısına bakıyoruz." dedi. 

     

    Özhan, bununla beraber bir paylaşımın başlığıyla değerlendirildiğini ya da içeriği okumadan güvenilen kişilerin yorumlarıyla paylaşıldığını belirterek "AA Teyit Hattı bizim nokta atışı yaptığımız bir çalışma olmakla birlikte sosyal medya veya iletişim platformlarındaki problemlerin daha etkin bir biçimde giderilmesi veya mücadele edilmesi için sadece ilk adım." diye konuştu. 

     

    AA Yönetim Kurulu Üyesi ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Çağlar ise içerik üreticisi veya işi, kurumu ve bağlantıları nedeniyle bir şekilde haber veren kişilerle gazetecilerin birbirinden ayrılması gerektiğini vurguladı.

     

    Medya etiğinin önemine dikkati çeken Çağlar, bunun uygulanmasında temel sorumluluğun gazetecilere düştüğünü dile getirdi.

     

    Dijitaldeki içerik üreticilerin gazetecilik iddiasında bulunması ve gazetecilerin bir kısmının bunu yanlış bir meslek dayanışması yanılsamasıyla sahiplenmesinin çok büyük bir sorun doğurduğunu belirten Çağlar, "İnsanlar içerik üretebilir ama o koda, o etiğe, o ahlaka sahip değilse gazeteci değildirler, içerik üreticisidirler." dedi.

     

    Bazı kişilerin herhangi bir eğitim almadan olağanüstü hâllerde, savaş alanlarında medya etiğine aykırı haber yaptığını anlatan Çağlar, "Bugün gördüğümüz tablo; meslek, prestijini tekrar kaybetmeye, erozyona uğramaya başladı." değerlendirmesinde bulundu.

     

    Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Keskin'in başkanlığını yaptığı oturumda konuşan TRT Haber Spikeri Cengizhan Cevahiroğlu da sosyal medyanın yaratıcı olduğu için daha çok tercih edildiğini dile getirerek televizyon ve gazetelerde olaylara farklı açıdan bakılsa da bir sıradanlık olduğunu söyledi.

     

    Sürekli kötü haber verilmesini de eleştiren Cevahiroğlu, ülkedeki iyi olaylarda veya savaş haberlerinde insan hikayelerinin reyting kaygısıyla yapılmadığını belirtti.

     

    Anadolu Ajansı’nın New Yok muhabirinin dronla yaptığı çekimden övgüyle bahseden Cevahiroğlu, görüş beyan etmeden, görüntülerle akıcı bir haber yapıldığını söyledi.

     

    Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kartoğlu da dijital medyanın yavaş yavaş gazetecileri de etkilediğini belirterek "İşin kuruluşunda vardır, 'kötü haber iyi haberdir.' Her zaman kötü haber satar. Başlık verecek kadar kötü bir şey bulamıyorsak bu sefer haberi kötü tarafından verelim. ‘Uzaya çıkıyoruz iyi haber, kötü bir tarafı yok. O zaman 'Uzaya çıkıyoruz ama sokağımızda çukur var' diye haber yapalım. Bunlar birbiriyle tartılır mı tartılmaz." diye konuştu.

     

    Yanlış bilginin kontrolü için internetten arama yapıldığında, alıntılar beklendiği gibi gelmediğinde yine yanlış bilgiye maruz kalındığına dikkat çeken Kartoğlu, “Bu bizim de karşılaştığımız bir sorun. Hâlen gazeteciler, televizyoncular, sunumlarını yaparken de benzer hatalara düşüyorlar.” ifadelerini kullandı.

     

    Kurgu haberlerin gördüğü ilgiye değinen Kartoğlu, “Sizin bir sürü kurgu haberi düzeltmeniz, kurgu haber kadar kıymet bulmaz, izlenmez.” dedi. Kartoğlu, yalan haberin doğrusunu kim biliyorsa o kurumun da hızlı tepki verip düzeltip yaygınlığını takip etmesi gerektiğini vurguladı.

    Panel, Yeni Nesil Medyada Haber Etiği oturumuyla devam etti.